Çin’e rağmen Çin ile ticaret yapabilmek
Çin’e rağmen Çin ile ticaret yapabilmek
İtalya Başbakanı Meloni Çin merkezli bu projeden çekildiklerini doğrulayarak şunları söylüyor:
“İpek Yolu Projesi’ne katılmak çifte olumsuz sonuca yol açan doğaçlama ve kötü bir eylemdi.
İtalya olarak Çin’e sadece tonlarca portakal ihraç ettik ama Çin İtalya’ya ihracatını üç yılda üç katına çıkardı.
Bu işten biz zararlı çıktık!..”
Meloni’nin tespiti doğru mu?
Evet doğru.
Çin böyledir, bir verir ama mutlaka üç/beş/yedi alır!
Peki, bu bir tehlike midir?
Özellikle gelişmekte olan ülkeler için hammadde konusunda Çin’e bağımlı ülkeler için çok büyük risk barındırır.
Peki, Türkiye açısından durum nedir?
İtalya bile yaşadığı sıkıntıya dikkat çekip yukarıdaki tespitlerde bulunuyor ise Türkiye için daha derin/girift zararlara yol açma ihtimali çok daha fazladır ve bu zararların telafisi de oldukça zor olacaktır.
Yazılarımı okuyanlar bilir. Rusya ve Çin konusunda fikrimi paylaşıp, öngörülerde bulunurken bu iki ülkeyle ticaretin Türkiye açısından hep sıkıntı oluşturacağını ve elini verip kolunu kaptırmak mesabesinde olacağını söylemiştim.
İtalya üzerinden dile getirmeye çalıştığım tehlike tam da bu işte.
Bu noktada Rusya için söylenen bir sözü Çin’e de teşmil ederek paylaşmak istiyorum:
Çin ve Rusya ile iş tutmaya kalkmak ayıyla yatağa girmek gibidir!
Umarım Türkiye olarak bu tuzağa düşmez ve kazanmak için başladığımız Çin angajmanından kaybeden taraf olarak çıkmayız.
Hatta Avrupa ülkeleri için yeni üretim merkezi bağlamında bir nevi Çin olabilitesi kapıdayken umarım Çin tarafından uluslararası ticareti manipüle edilen bir ülke konumuna düşmeyiz!
Buraya kadar işin ticari ve görünen boyutuna ışık tutmaya çalıştım.
Olayın bir boyutu da -ve hatta en önemli boyutu da- siyasi/küresel yeni düzen planı çerçevesinde yaşanan gelişmelerdir.
Mesela, İtalya sadece Çin ile dış ticaret dengesi için mi Kuşak-Yol Projesi’nden çekildi?
O iş tam da öyle değil işte…
Birileri/Küresel Efendiler/Paranın Sahipleri/Güç ve Aklı elinde tutanlar İtalya’ya çekileceksin dediler ve İtalya da çekildi.
Ama İtalya makul-mantıklı bir şeyler söylemeliydi ve bundan dolayı bu gerekçeyi dile getirdi.
Son yıllarda Avrupa ülkelerinin haline bir bakın.
Hangisi kendi kararlarını kendi alabiliyor?..
Fransa da dahil, Almanya/İtalya/İspanya/Belçika gibi AB’nin omurgasını oluşturan ülkeler bile NATO konsepti çerçevesinde yeni, yepyeni bir reflekse ve Rusya-Çin odaklı hasımlaşmaya yöneldiler.
Yönelmekten de öte bu hasımlaşmaya maruz kaldılar, mecbur bırakıldılar.
Sonuç:
Hep söylerdim:
Bazen dünyada yaşanan bazı krizler pek çok ülke ve coğrafyayı yerle bir ediyor olsa da kimi coğrafyalar/ülkeler için yeni –yepyeni- fırsatların ortaya çıktığı süreçleri kapsayabilir.
Başta ABD/İngiltere ve Avrupa ülkelerinin Çin aleyhtarlığı yaptığı ve onlara uyguladığı yaptırımlar Çin’de büyük daralmaya sebep oldu ve hatta Çin merkezli ittifak ülkelerine dahi çeşitli sıkıntılar yaşatırken Türkiye gibi ülkeler için yeni yatırım ve ihracat imkanı sağlayacak sonuçlara doğru hızla ilerlemektedir.
İşte bu noktada akıllı, akılcı, romantizmden uzak, doğucu fanteziye kapılmayan gerçek bir kazan-kazancı diplomasiye ihtiyaç vardır ki kurulan yeni hükümetle birlikte Türkiye’nin politikacıları ve özellikle de dış politika üreticilerinin bu minvalde adımlarını görmek beni çok daha ümitlendiriyor.
Yukarıda da bahsettiğim gibi bu süreçte Çin’le beraber sıkıntıya giren değil de Çin’e rağmen büyüyen ülke olma fırsatını iyi kullanır ve doğru ata oynamış bir Türkiye olarak kazanan tarafta yerimizi alırız!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.